Hemşireliğin İçi Nasıl ve Kimler Tasarından Boşaltılıyor?

06 Mart, 2009

HEMŞİRELİĞİN İÇİ NASIL VE  KİMLER TARAFINDAN BOŞALTILIYOR?

Doç. Dr. Aytolan Yıldırım 
Türk Hemşireler Derneği
İstanbul Şubesi  Başkanı

Ülkemizde hemşirelik mesleğinin ne olduğu, üyelerinin kim olduğu ve ne iş yaptığına ilişkin eğitimli eğitimsiz, kentli köylü fark etmeksizin ortak bir görüş hakimdir. Mesleğin geleneksel imajı ile uyumlu olan bu görüş  genel olarak hemşireleri, uygulamada hekimin yardımcısı, daha çok tedavi (enjeksiyon) yapan,  bazen “şevkatli-sevecen” bazen “acımasız - öfkeli”, bazen “sorumlu - mağdur” gören karmaşık özellik taşır. Bu yazıda, toplumun mesleğe ilişkin görüşünü günümüze dek taşıyan ve saklı tutan faktörlerin neler olduğu, hemşirelerin bu nitelikte bir sağlık işgücü olarak görülmeyi hak edip etmediği,  etmiyorsa üzerine  zamk gibi yapışan bu bakış açısından neden kurtulamadığı, çağımızda bilgi, iletişim, teknoloji alanında akıllara durgunluk verecek boyutta gelişmelere karşın, hemşireliğin hızını kesen unsurların neler olduğu ve daha önemlisi bu gidişten kimlerin sorumlu olduğu konularına da açıklık getirilmeye çalışılacaktır.

Hemşireliğin klinik ve akademik tarafında yer alan bir üyesi olarak, mesleği kendi bakış açımla irdeleme ve sorgulamaya ilişkin görüşlerime, bir grup meslektaşımın katılmayacağını ve hatta bazılarının mesleğe haksızlık yaptığımı düşüneceklerini biliyorum.  Ancak otuz iki yılını mesleğin aktif üyesi olarak geçirmiş ve hala hemşireliğin içini doldurma çabası ile nefessiz koşturan az sayıda meslek üyesinden biri olarak, görüş ve düşüncelerimi açıkça belirtme hakkımın olduğunu da iyi biliyorum.
 
Genel olarak meslek üyelerinin önemli bir bölümü, hemşirelikte bir çok şeyin iyi gitmediği konusunda görüş birliği içindedirler. Ancak görüş ayrılıkları, daha çok sorunların ana kaynağının ne olduğu, çözümü ve sorumlulukların yerine getirilmesi konularında ortaya çıkar. Hemşirelik eğitimini yürüten, hemşireliği yöneten ve hemşirelik işini yapanlar sorunların nedenlerini genelde “kendileri dışında” olduğunu kabul etme eğilimindedirler. Hemşire akademisyenlerle klinik çalışanlar arasında suçluyu bulma yönünde  süregelen tartışmalar, “mevcut sistemi” sorunun asıl nedeni olarak belirledikten sonra uzlaşmaya dönüşür. Suçun tümüyle “sistem” üzerine yıkılması, meslek üyelerini, suçluyu bulmuş ve aklanmış olmanın rehaveti içinde görevlerini aynı şekilde sürdürmeye yöneltir. Eğitimciler, hizmetin içinde doğrudan yer almadan, hemşire öğrencilere  meslek formasyonu kazandırmada gerekli olan kuramsal ve uygulamalı eğitimi en iyi şekilde verdiklerini varsayar ve kendilerini hemşirelikte yolunda gitmeyen işlerin sorumlusu olarak asla görmek istemezler. “Eğitim yeterli ancak,  sistem eğitimin uygulamaya dönüştürülmesine izin vermiyor” şeklinde savları başlangıçta mezunlar tarafından da destek görür. “Sistem”den kast edilen meslek üyelerinin büyük çoğunlukla yer aldıkları tedavi kurumları yani hastanelerin işleyişi, “sorun”dan kast edilen ise hastanelerde hemşireler tarafından hasta bakımının yeterince yerine getirilememesidir. Diğer yandan hemşireler de yıllar içinde değişmeyen bir söylemle, hastane ortamında, kendilerine yüklenen birçok işin üstesinden gelmeye çalışırken temel işleri olan hasta bakımını yerine getiremediklerinden söz ederler. Özetle belirtmek gerekirse, içinde yer aldığı sistem, bir mesleği temel varoluş alanından her geçen gün açık ara uzaklaştırıyor ve meslek üyeleri bu  gidişin çok az farkında. Gerçekte bu durumun sadece hemşireliğe özgü mü, yoksa benzer özellikte başka meslekler de var mı sorusu akla gelebilir. Kuşkusuz hastane sisteminde meslekler, kendi temel işlevleri yanı sıra doğrudan konu alanına girmeyen bazı işlerden geçici olarak sorumlu tutulabilir. Ancak hemşirelik dışında hiçbir meslek, sistemin kabul edilebilir düzeyde beklentilerinin, kendi gerçek varlığını tehdit edecek boyuta ulaşmasına izin vermez, vermemelidir. Bu baş edişte meslekler, direnme güçlerini büyük ölçüde profesyonel kimliklerinden alırlar. Çünkü toplum profesyonel disiplinlere, belirli özel gereksinimlerini karşılamak üzere tanımlanmış rolleri doğrultusunda,  bağımsız ve özerk uygulama yetkisi tanır ve bir başka mesleğin söz konusu gereksinimlerini karşılamasına izin vermez. Bu durumda hemşirelik adına açıklanması gereken iki soru ortaya çıkar, birincisi toplum hemşirelerden ne bekliyor ya da onları hangi sağlık gereksinimlerini karşılamak üzere yetkilendirmiş, ikincisi ise karar vericiler ve meslek üyeleri toplumla aynı görüşte buluşuyor mu?
 
Toplumun sağlık mesleklerinden beklentileri, ülkelerin benimsedikleri genel sağlık politikaları, sosyo- kültürel ve inanç yapıları,  sağlığa verdiği önem ve sağlığı  algılama durumu ile yakından ilgilidir. Canlı türünün en gelişmişi olarak kabul edilen insan yapısının karmaşık özelliği, çok boyutlu sağlık gereksinimlerine ve bu da birden fazla sağlık mesleklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.   Ancak geleneksel anlayışın etkisinde olan toplumlarda, söz konusu  gereksinimlerin ağırlıklı olarak tek bir disiplin tarafından, yani hekimler tarafından karşılanması beklenir. Diğer yandan hemşireler de sağlık çalışanları listesinin ilk sıralarında yerlerini alırlar, ancak bu sıra onlara daha çok hekimle yakın çalışmaları ve onların  kararlarının uygulayıcısı olarak kabul edilmeleri sonucu  verilir. Mesleğin ortaya çıkışı ve başlangıç sürecinde sunulan hizmetlerin bu yönde anlayışı destekler nitelikte olması, hemşireliğin profesyonel gelişimi üzerinde oldukça etkili olmuş ve kendine özgü bağımsız meslek alanına  erişmesini zorlaştırmıştır.   Bu durumda hemşireliğin gerçek meslek statüsünde var olma noktasında nerede olduğu ve nereye ulaşmak istediğini açık bir biçimde ortaya koyması önem kazanır. Eğer gitmek istediği yer, gerçek profesyonel statüye ulaşmak ise önemli kriterlerden birine, yani kendine özgü bilimsel bilgi ve buna dayalı bağımsız uygulama alanına sahip olması gerekecektir. Ancak hemşireliğin bu hedefe ulaşma yolunda yeterince hızlı hareket ettiği söylenemez. Kuşkusuz bu süreci olumsuz etkileyen ve erişimi güçleştiren bir çok faktör söz konusudur ve tarihsel gelişim meslekleşmenin tüm disiplinler için de zorlu bir süreç olduğunu göstermektedir. Ancak hemşirelik açısından bakıldığında ülkemizde, diğer ülkelerden farklı olarak, hemşireliğin kendi iç yapısından kaynaklanan engelleri aşmada, en az dış kaynaklı engeller kadar zorlandığını söylemek mümkündür. Farklı eğitim düzeyinde formasyon kazanan hemşirelerin, mesleğin profesyonel gerekleri konusunda ortak görüşte olmaları beklenemez ancak asıl sorun söz konusu gerekleri öngörmede yetkin olan meslek üyelerinin bir araya gelememeleridir. Bu farklı duruşlar hemşirelerin mesleğe ve toplum sağlığına ilişkin kararlarda etkinliğini arttıracak, güçlü temsil yetkisinde bir meslek örgütüne sahip olmalarını da etkilemektedir. Son yıllarda ilkeli ve doğru stratejilerle meslek adına başarılı çalışmalarını sürdüren Türk Hemşireler Derneğinin artan üye potansiyeli dahi hemşirelerin mesleki örgütlenmenin önemini kavradıklarını söylemek için  yeterli değildir.
 
Kuşkusuz  bu belirlemeler hemşirelikte günümüze dek herhangi bir gelişmenin yaşanmadığı anlamını taşımaz. Eğitimde giderek çeşitlenen uzmanlık alanları, uygulamada teknolojinin gerektirdiği yeni  ve karmaşık beceriler, tanımlayıcı nitelikte çok sayıda araştırmalar, lisansüstü programlardan mezun  olan hemşireler, mezuniyet sonrası eğitimler, artan sayıda özel dal derneklerinin  varlığı, hemşireliğin gelişmişlik düzeyinin nicel göstergeleri olarak anlam ifade edebilir. Ancak önemli olan bu gelişmelerin sayısal toplamının  hemşireliğin profesyonel kimlikte varoluşuna, yani otonomisine kattığı nitel değeri görebilmektir. Daha açık belirtmek gerekirse, bir hemşire olarak ben 30 yıl öncesinden farklı olarak,  sağlıklı yada hasta bireyin karşısına geçtiğim zaman “bakım” olarak tanımlanan  meslek alanımda,  bağımsız kararlarım,  bağımsız uygulamalarım ve bu uygulamalarımı bağımsız yönetme gücüm ve otoritemde neyin değiştiğine bakıyorum. Hastanelerde farklı hizmet alanlarında görevlendirilen ya da isteyerek görev alan hemşirelerin, bulundukları konumu hemşirelikte bir gelişme olarak değerlendirme şeklinde düştükleri yanılgı hemşire yöneticiler için de söz konusudur. Hemşire yöneticiler, genelde başarılarını hemşirelik bakımının yönetiminden çok, hastanenin diğer hizmetlerinin yönetimi ile kanıtlamaya eğilimlidirler. Günümüzde bu görev destek hizmetlerin yönetiminden idari ve finans hizmetlerinin yönetimine uzanan bir çeşitlilik göstermektedir. Eğitim açısından bakıldığında, son yıllarda hemşirelikte tanımlanmış uzmanlık alanları ile özellikle alt dallarında açılan programlarda artış dikkat çekmektedir. Ancak önemli olan, söz konusu uzmanlık alanlarının hemşirelik bilimine yenilik getiren, yeni bilimsel yöntem geliştiren ya da bilinen yöntemi hemşirelik alanında uygulamaya dönüştüren nitelikte ve hemşireliğin profesyonel kimlikte içinin doldurulmasına sağladığı katkılar açısından değerlendirilmesidir. Meslekleşme sürecinin zorluklarını aşmaya çalışan bir disiplin olarak, bu durumun günümüze özgü  olduğunu varsaymak ve teselli bulmak mümkün olabilir. Ancak öncelikle mesleğin geleceğinin doğru kurgulanacağına  dair göstergelere ulaşmak koşulu ile.  Bana göre bu koşullardan en önemlisi, başta eğitimciler olmak üzere, her düzeyde meslek üyesinin, zaman geçirmeden, mevcut rol ve işlevlerinin mesleğin varoluşuna katkılarını göz önünde bulundurarak,   meslekleşmenin gerekleri konusunda sorumluluklarını, görüş, düşünce ve eylem düzeyinde yeniden  sorgulamaları ve gözden geçirmeleridir. Kuşkusuz bu sorgulamanın mesleğin bireysel kavrayışın ilerisinde,  evrensel düzeyde kabul görmüş profesyonelleşme kriterleri doğrultusunda   ele alınması önemlidir.  Mesleğin toplumsal statüsü ve mesleğe ilişkin geleneksel  imajın süre getirilmesinde   meslek üyelerinin  sorumluluğu göz ardı edilemez.  Diğer yandan hiçbir mesleğe gerçek statüsü, kendileri dışında ki güçler tarafından altın tepsi ile sunulmadığı ve sunulmayacağı unutulmamalıdır.
 
Sonuç olarak hemşirelik mesleğinin içinin nasıl ve kimler tarafından boşaltıldığı sorusuna yanıt  bulmak için çok uzaklara gitmenin  gerekli olmadığı söylenebilir.
Saygılarımla.