Hemşirelik Mesleği ve Çocuk İşçiliği

16 Şubat, 2009

16.02.2009

Hemşirelik Mesleği ve Çocuk İşçiliği
 
 

HEMŞİRELİK MESLEĞİ VE ÇOCUK İŞÇİLİĞİ

“...Erken yaşta daha onyedimde hemşire olmuştum. Aman ne güzel! Mahalleli pek imreniyordu. Para kazanacak, ailemin geçimine de destek olacaktım.
Kazai rüşt kararı alındı ve işe başladım. Artık bir mesleğim ve sorumluluklarım vardı! Taşrada bir okuldan mezun olmuştum. Okul hayatım boyunca adını bile duymadığım bir klinikte çalışmaya başlamıştım. İşe uyum eğitimi de yoktu. Usta çırak usulüyle işimizin ehli olabiliyorduk. Biz, yetenekli çocuklardık!
Hastalıklar, ölümler... Sanki korkunç bir kabusun içinde yaşamaya başlamıştım. Eve geldiğimde uyumak, dinlenmek istiyordum fakat uykudan da kan ter içinde uyanıyordum... Nöbetlerimde bebekler ölüyordu, babalar ölüyordu, anneler ölüyordu... Bu ızdırap  dayanılmazdı: Bu ölümlerde acaba  benim bir hatam, bir ihmalim var mıydı?...”

     Çocuk işçiliği, dünya çapında çok değişik biçimlerde karşımıza çıkabilen ve çocukların her türlü ihmal ve istismarına yol açabilen bir olgudur. UNICEF çocuğun bir işte çalışmasıyla birlikte fiziksel, bilişsel, duygusal, toplumsal ve ahlaki gelişiminin tehdit altında kalabileceğine dikkati çekmektedir.
     Çocuk işçiliğinin temel nedeni, yoksulluktur! Yoksulluk, bu olgunun temel nedeni olduğu kadar sonucu olarak da ortaya çıkmaktadır. İşverenlerin çocuk işçileri tercih etmelerinin genel sebepleri ise çocukların “itaatkar”, “uysal” ve “ucuz” işgücü olarak nitelendirilmeleridir.
     Bilindiği üzere Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 1. maddesi 18 yaş altındaki herkesi çocuk olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte taraf olduğumuz diğer bir antlaşmayla (182 sayılı Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) Türkiye; niteliği veya çalışma koşulları gereği çocuğun sağlığı, güvenliği veya ahlakına zarar verebilecek işleri öncelikli olarak ortadan kaldırmak için bunları açıkça saptamayı ve yasaklamayı, yasaları ihlal edenler için yaptırımlar ve mağdurlar için tazminat öngörmeyi taahhüt etmektedir.
     Çalışma Bakanlığı bu konuyu öncelikli olarak ele almış, mevzuatımız uluslararası antlaşmalara uygun hale getirilmeye başlanmış, ancak çalışma hayatındaki uygulamalara yansımaları istenilen düzeye ulaşamamıştır. Çünkü toplumumuzda çocuk işçiliği, geleneksel ya da sosyoekonomik sebeplerle kanıksanmış bir hal almış, bununla birlikte çocukların ihmal ve istismarına neden olabilecek işler ve işyerleri konusunda da yeterince farkındalık geliştirilmemiştir.
     ICN (Uluslararası Hemşirelik Konseyi) sağlıklı toplum için çocuk ihmal ve istismarına yol açan uygulamaların ilgili mercilere bildirilmesi ve çocuk işçiliğiyle mücadele konusunda ilkeler geliştirilmesine yönelik çalışmalarda ulusal hemşirelik derneklerine desteğini belirtmektedir.
     Gelişmekte olan bütün ülkelerde gözlemlendiği gibi ülkemizde de çocuk işçiliği çok farklı sektörlerde ve en kabullenilemez biçimleriyle karşımıza çıkabilmektedir. Sağlık sektörü de bunlardan birisidir ve çok yönlü yaşamsal sonuçlar oluşturmasına rağmen göz ardı edilmektedir. Çocuk işçiliğine karşı verilen mücadeleye katkısı beklenilen hemşirelerin, bizzat kendilerinin,  bu olgunun mağdurları arasında yer aldıklarının gözden kaçtığı da anlaşılmaktadır. Şüphesiz ki hemşirelerin çocuk işçiliğiyle mücadele edebilecek güce erişebilmeleri için öncelikle kendi mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde genel olarak hemşirelik; mesleki seçimin zorunluluklar nedeniyle aileye bırakıldığı, çocuk yaşta mesleki temel eğitimin alındığı, çocuk işçiliğinin en kötü biçimi olarak ifade edilen olguya maruz, ergenlik çağında mesleki hayata girilen ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir meslektir. (Sağlık Meslek Liselerine giriş yaşı 13-14 mezuniyet yaşı 17-18’ dir.)
     Mesleki temel eğitimin alındığı ve mezuniyetle birlikte hemşire unvanına sahip olunan bu süreç, çocukluktaki en hassas dönem olan ergenlikte geçirilmektedir. Böylelikle bu çocukların gündemlerinde akranlarından farklı olarak lösemili bir hasta ve ailesinin dramı, silahla yaralanmalar ya da intihar vakaları, ağır psikiyatrik hastalıklar, doğum, ölüm vb. olaylar yer alabilmektedir.
     Uzmanlar sıklıkla bu dönemin kırılganlığına dikkat çekmekte ve sağlıklı geçirilmesi için gerekli şartların oluşturulmasının, sağlıklı toplumsal yapının tesisindeki önemini şiddetle vurgulamaktadırlar. Genel olarak çalışan ergenlerin yaşadığı risklerden bahsedilirken;   hızlı bedensel ve biyolojik değişimlerle baş etme çabası, mesleki ve sosyal kimlikleri yerleşmediğinden sorumluluk duygularının yetersizliği, direnç düşüklüğü, kimlik karmaşası, dikkat eksikliği, sigara-madde ve alkol kullanımı başlangıcı gibi aşırı stres ve kaygının çok çeşitli belirtilerine dikkat çekilmektedir.
     Bu tespitler göz önünde bulundurularak Sağlık Meslek Lisesi öğrencisinin uygulama alanının; ağır ve tehlikeli işler kapsamında yer alan, fiziksel, biyolojik, ergonomik, psikososyal olarak sınıflandırılan pek çok riski barındıran hastaneler olduğu düşünülürse bu süreçte ve sonrasında neler yaşanabileceği tahmin edilebilir.
     Fakat ne yazık ki yıllarca ülkemizin ihtiyacına yönelik planlamalar yapılmadan ve sonuçları düşünülmeden, çocukların bu uygulamadan nasıl etkileneceğine bakılmadan,  ağırlıklı olarak siyasi sebeplerle sağlık meslek liseleri açılmış(özellikle 1990 sonrası) ancak mezunlar uzun yıllar istihdam edilememiş, farklı alanlarda iş bulmuş ya da iş aramaktan vazgeçmiştir. Örneğin:1992 yılında çok sayıda (neredeyse her ilçeye bir sağlık meslek lisesi) -pratik eğitim yapacak hastanesi olmayan yerlere dahi- okul açılmış ve ne acıdır ki pratiği olmayan bir eğitim bile kabul edilebilmiştir. Binlerce mezun tasarruf tedbirlerine istinaden yıllar sonra ancak  (çok az sayıda 2000 yılında, bir kısmı 2002 ve 2006 yıllarında açılan kadrolarla) iş olanağı bulabilmiştir. Bu okullardan mezun sayısı tam olarak nedir, kaçı hemşiredir, kaçı hemşireliğe eşdeğer sağlık memurudur, ne kadarı istihdam edilebilmiştir tam olarak bilinmemektedir, fakat halen işsiz olanların mevcudiyeti de kesindir.
İstihdamdakiler ise çoğunlukla hasta başı hemşirelik hizmetlerinin dışında yer almayı istediği ya da görünürde işinin  başında olmasına rağmen  istenen yeterliliği  ve verimi sağlayamadığı için dengesiz istihdamın ya da gizli işsizliğin öznesi halini almışlardır. Ancak  bu kaçışın nedenleri sorgulanmadan, bu uygulamanın devamını sağlayanlarca da acımasızca yargılanmışlardır.
     Sonuç olarak hemşirelik mesleğinin gelişimi; temel eğitiminde, ergenlik döneminde olan kişiye üstesinden gelemeyeceği sorumluluklar verilmesi ve bu ağır yükle başetmesinin beklenilmesi sonucunda ciddi şekilde sekteye uğramaktadır. Hemşirelik yıllardır sorunlardan yakınılan, fakat bu olumsuzlukların çözümüne bir türlü ulaşılamayan ve tükenmenin en çok yaşandığı meslek durumundadır.
     Hemşirelik mesleğinin kendini var etmesi ve meslek mensuplarının sağlık ekibi içinde kayda değer şekilde görünür olabilmesi için;  bakım verilen bireyin gerektiğinde benlik imajını değiştirmesine yardım etme yeteneği, bakım verilen birey/bireylerin normal yaşama dönmelerine yardım etme yeteneği, iyileşmeyi hızlandırıcı hasta-hemşire ilişkisini yaratma yeteneği, bakım boyunca probleme çözüm bulmak için ipuçlarına duyarlı olma ve araştırma yeteneği gibi çok çeşitli vasıflara sahip olması beklenmektedir.
Bir hemşirenin böylesi özelliklere sahip olabilmesi için gerekli olan eğitim koşulları, 2 Şubat 2008 tarihli resmi gazetede yayınlanan “Doktorluk, Hemşirelik, Ebelik, Diş Hekimliği, Veterinerlik, Eczacılık ve Mimarlık Eğitim Programlarının Asgari Eğitim Koşullarının Belirlenmesine Dair Yönetmelik” te Avrupa Birliğinin 2005/36/EC sayılı yönergesine paralel  olarak düzenlenmiştir: 
     Hemşirelik eğitimine kabul için asgari lise mezunu olmak. Hemşirelik eğitiminin en az dört yıl veya 4600 saatlik teorik ve pratik eğitimi kapsaması… Ancak hemşireliğin kabul edilebilir asgari eğitim koşullarının belirlendiği bu yönetmeliğe rağmen ülkemizde halen Sağlık Meslek Lisesi yoluyla hemşirelik eğitimi uygulaması terk edilmemiştir. Ayrıca tüm olumsuz sonuçlarına rağmen hemşire açığının bu yolla kapatılabileceği söylemlerinden vazgeçilmemiştir.
     Ülkemiz bir an önce Sağlık Meslek Lisesi yoluyla hemşirelik eğitimi verilmesinden vazgeçmeli ve çağdaş, kaliteli hemşirelik hizmetlerinden yaralanabilmeyi sağlayacak, yönetmelikte belirtilen uygun şartları oluşturmak için çaba harcamalıdır. Sıklıkla gündeme gelen hatalı uygulamalar, enfeksiyon kontrolü, akılcı ilaç kullanımı, hassas grupların kaliteli bakım alabilmesi gibi konulardaki hemşirenin hayati rolüne atıf yapılırken kaliteli hemşirelik hizmetleri sunumunu sağlayabilmek amacıyla hemşirenin temel eğitimi, çalışma koşulları ve sürekli eğitim olanakları da itinayla irdelenmelidir.
     Türk Hemşireler Derneği kabul edilemez olarak nitelediği ve bu nedenle mücadele ettiği bu uygulamanın; ülkemiz çocuk sağlığını, toplum sağlığını,  geleceğimizi, hasta ve çalışan güvenliğini ve bununla birlikte sosyoekonomik kalkınmamızı da önemli şekilde etkilediğini düşünmektedir. Bu nedenle toplumumuzun tüm kesimlerini, sağlık sektöründe çalışan çocukların ağır ve tehlikeli işler olarak nitelendirilen bu ortamın olumsuzluklarıyla başbaşa bırakılmasının ülkemize maliyeti hususunda farkındalık sahibi olmaya ve bu sorunla mücadeleye  destek vermeye davet etmektedir.
Not: Bu yazının 16 sayfalık aslı, Türk Hemşireler Derneği tarafından “Türkiye’de Hemşirelik ve Çocuk İşçiliği” adı altında yayınlanmıştır.

DERLEYEN: Fatma Nur BİLAZER
THD Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi